-
Lokman Serdar
Tarih: 25-04-2025 17:15:00
Güncelleme: 25-04-2025 17:15:00
Gazze…
Bir coğrafya değil sadece.
Bir annenin yüreğinde dinmeyen sızı, bir çocuğun gözlerinde yarım kalmış bir gülüştür. Gazze, sustuğumuz her an biraz daha kanayan bir yaradır.
Her gün, her saat, Filistin’in bu küçücük köşesinde bir halk sistematik bir şekilde yok edilmeye çalışılıyor.
Bombalar, füzeler, kurşunlar yalnızca binaları değil, insanların hayallerini de yıkıyor. Bu bir savaş değil; bu, savunmasız bir halkın üzerine çökertilen bir zulümdür. Hem de göz göre göre, açıkça, bilinçli bir şekilde yapılan bir zulüm.
Ve bu zulmün bir faili var. İsrail’in yıllardır süregelen işgali, abluka politikaları ve insan haklarını hiçe sayan uygulamaları...
Gazze’deki her can kaybının, her gözyaşının, her sessiz çığlığın sorumlusu bu sistematik devlet şiddetidir. Televizyonlarda her akşam aynı haberler:
“Gazze’de şu kadar kişi hayatını kaybetti.” Sanki bu insanlar sadece birer rakammış gibi. Oysa o sayıların her biri bir hayat, bir insan:
Bir anne, bir çocuk, bir hayal, bir ömür…
Bir baba, evine ekmek götüremeden bombayla susturuldu belki. Bir çocuk, oyun oynarken toprağa düştü. Bize uzak gibi geliyor. Ama değil. Kalbinin yerini bilen herkes için Gazze yanı başımızdadır. Biz sabah kahvemizi yudumlarken, orada bir çocuk bombaların sesiyle uyanıyor.
Biz sofralarımıza çeşit çeşit yemek koyarken, orada bir aile günlerdir bir lokma ekmek bulamıyor.
Bu adaletsizliği görüp susmak, insanlığa sığar mı? “Ne yapabiliriz ki biz?” dediğinizi duyar gibi oluyorum.
Aslında çok şey.. Sessiz kalmamak, anlatmak, dua etmek, farkındalık oluşturmak... Belki bir çocuğa umut olmak, belki de bir annenin “Yalnız değiliz” demesini sağlamak.
Ama belki de en önemlisi şunu hatırlamak: hoşumuza gitmeyen bir siyasi olayda gösterdiğimiz tepki kadar güçlü bir tepkiyi, insan hayatının hiçe sayıldığı bu zulme karşı da gösterebilmek.
Çünkü adalet, yalnızca bize dokunulduğunda savunulmamalı.
Gerçek Vicdan, sadece kendi adınıza değil, başkaların acısına da ses verince anlamlıdır. Unutmayalım…
Gazze sadece Gazze'dekilerin sınavı değil. Bu, tüm insanlığın sınavıdır.
Ve biz bu sınavda nerede durduğumuzu iyi düşünmeliyiz. Gazze’ye bakarken, aslında kendi vicdanımıza bakıyoruz. Oradaki acı, bizim insani yanımızı sorguluyor.
Suskun muyuz, duyarsız mı? Yoksa hâlâ içimizde bir yerlerde sızlayan bir kalp var mı? Acaba en büyük felaket bombalar mı, yoksa dünya susarken insanların yapayalnız kalması mı? Gözlerimizi kapadığımızda acı yok olmuyor. Sessiz kaldığımızda zulüm son bulmuyor. Belki de en ağır şey, bir şeyler yapabilecekken yapmamaktır.
Bir insanı yaşatmak elimizden gelmiyorsa, hiç değilse yalnız olmadığını hissettirebiliriz.
Çünkü insanlar bazen yardımdan önce “görülmeye” ihtiyaç duyar.
Gazze, görülmek istiyor.
Duyulmak, bilinmek, hissedilmek istiyor. Artık susma zamanı değil.
Çünkü biz susarsak, çocuklar değil, insanlık ölür. Ve zalimler, o sessizlikten güç alır. Dünya yanıyor, bir halk yok olmanın eşiğinde.
Ve biz, insanlık ailesi olarak bu acının ortağıyız. Gazze gündemimiz olmalı.
Dünya çapındaki tüm ülkeler, devlet yetkilileri ve liderler...
Hepsi, ama hepsi Gazze için diplomatik adımlar atmalı.
Yalnızca konuşmak yetmez; harekete geçilmelidir. Gazeteciler kalemlerini bu zulmü anlatmak için kullanmalı.
Gazze satır aralarında değil, manşetlerde yer almalı. Tüm televizyonlar, tüm haber kanalları bir gün değil, her gün Gazze’yi anlatmalı.
Unutulmasına, üzerinin örtülmesine izin verilmemeli.
Bu bir trajedi değil; bu bir soykırımdır. Bu bir kaza değil; bilinçli bir vahşettir. Sosyal medya paylaşımlarıyla, yazılarla, sokaklardaki duruşlarla Gazze, herkesin gündemi olmalı.
Çünkü adalet, bir halk unutulduğunda değil; hatırlandığında yeşerir.
Vicdan, ancak ses verirse anlam taşır.
Şimdi sessiz kalma zamanı değil.
Şimdi, zalimin karşısında dik durma zamanı. Şimdi, kalbinin sesini yükseltme zamanı. Gazze için, insanlık için, hep birlikte…